Follow this blog with bloglovin

Follow on Bloglovin

2 Aralık 2012 Pazar

Bana kendinden bahset...




Cevap vermesi en zor sorulardan biri: "Bana kendinden bahset..." İzdivaç furyası dönen, güzel ve yalnızdan öte, bi sikime benzemeyen riyakar ülkemde bu soruya verilen en belirgin cevap: "Evim var, aylık gelirim bıdı bıdı..." şeklinde. Evet ağzım bozuldu, artık otosansür uygulamıyorum. Ben de kendimden bahsediyorum artık, bu yani, ağız bozuk, aksi, gergin ve böyle mutlu biri.



Bu soruyla başlayan bir film afişi gördüğümdeyse, anında merak hissim uyandı. Çok elit, çok saygın bir Beyoğlu müdavimi olduğumdan, "yüksek eğitim"imi Sorbonne bilmem kaçta aldığımdan mütevellit, filmleri de Fransızca izliyorum Allah seni inandırsın. Allah'ı da büyük harfle başlayıp bir de kesme işaretiyle ayırdım ya, şimdi riyakar ben oldum galiba hihi. Neyse bu durumun da "güzel" ülkemde gideri var, memur neyim olurum belki 9-5. Bugün geyik modumdayım galiba, filmi beğendim ve unutmak istemiyorum, en iyisi birkaç lakırdı etmek hakkında.
Daha önce "Paris" (2008) filminde pastanedeki nemrut kadın rolünde izlediğimiz Karin Viard, bu filmde resmen şekil, renk vs herşeyi değiştiriyor. Kapı açışında, mantosunu çıkarışında, sigara yakışında herşeyde bir asalet. zaten bu Fransızların veya genel olarak Avrupalı sinemacıların son yıllarda cinsiyetçiliği yıkan imajlar oluşturmaları hoşuma gidiyor fena halde. Eğer Karin'in kadın olduğunu söylemeseydim ve okumasaydın, "kapı açışında, manto çıkarışında, sigara yakışında asalet var" dediğimde yukarıda, aklında hemen bir Antonio Banderas, veya bir James Bond, ama şu bi önceki yakışıklı esmer olan hah Pierce Brosnan canlanacaktı. Yok! Bu sefer ana karakter bir kadın, hem de hepsinden daha karizmatik, cinselliği çağrıştıran kırmızı ruju veya kırmızı elbisesi olmadan da seksi, dekolteler olmadan da dikkat çekici ve en önemlisi güçlü.


Elbette filmin içerisine bir aşk hikayesi yedirilmiş. Fakat bu sefer kadın zayıflığıyla, zaaflarıyla değil, ondan birkaç yaş küçük genç zaaflarıyla ve masumluğuyla kadına tutkun hale geliyor. En önemli anektotsa, radyoda ismini vermeden program sunuculuğu yapan kadın birnevi Güzin Abla modunda insanların derdini dinliyor ve kimseye anlatmaya cesaret edemedikleri şeyleri soruyor. Bunu yaparken de "Parlez moi de vous", yani "Bana kendinden bahset" diyor. Anlatmaya cesaret edemediklerimiz midir hakkımızdakiler? Tantuni üstüne bira-tekila-kokoreç yapıp, bol soğan-sigara-alkol kokusuyla uykuya daldığın geceden sonra etrafa hergecedişlerinifırçalayanhijyeninsan imajı çizmek gibi mesela...
Görüldüğü üzere film anlatmakta kötüyüm. Bana sembolle yoğurulmuş bir film ver, on saat konuşayım bu bu demek falan diye artistlik taslayayım, ama bu şekilde konusu basit ve son derece insani filmde karşımdaki izlemeden aklında birşey canlandıramıyorum. Dedim, belli bir çevrenin insanıyım, dandi mandi takılıyorum, ha bu arada sarhoşken diş fırçalamıyorum!
Karin viard parlez moi de vous

Filmdeki esas çok sevdiğim husus, Paris'i göreceğim diye debelenmemdi! Söylemeden edemedim.

2 yorum:

  1. yazın perihan mağden yazılarını andırdı bana. :)
    bahsettiğn programlardaki insanların konuşmaları gerçekten bazan iğrenç tiksinti verici geliyor..

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim :) öyle malesef.

    YanıtlaSil